Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Yeni bir yıl… Takvimde bir yaprak daha kopar. Kimi için umut, kimi için eğlence, kimi içinse yalnızca gürültü. Peki hiç durup sorduk mu: Yeni yıl gerçekten neyi ifade ediyor?
“Yeni yıl” denilen şey, çoğu zaman bir takvim putuna dönüşmüş durumda. Her 31 Aralık’ta önünde eğlenilen, adına servetler harcanan, uğruna akıl ve ahlâkın terk edildiği modern bir mabut gibi. Bir yıl daha ömürden eksilirken insanların bunu kutlaması, üzerinde düşünülmesi gereken bir çelişkidir. Azalan ömrüne sevinmek, hangi aklın ürünüdür?
İsrafla, alkolle, taşkınlıkla, kontrolsüz eğlenceyle mutluluk aramak çağdaşlık değil; kimlik kaybıdır. Bu gece yalnızca yıl değişmez. Ölçü değişir, sınır değişir, utanma duygusu değişir. Ve fark edilmeden Müslüman, gayrimüslim gibi yaşamaya; Türk, kendi örfünden ve ölçüsünden utanmaya başlar.
Asıl mesele yılbaşı değildir. Asıl mesele teslimiyettir. Başkasının kutsalını, kendi değeri gibi sahiplenme teslimiyeti… Yeni yıl çoğu zaman bir muhasebe değil, bir kaçış hâline gelir. Oysa geçen her yıl, ömürden eksilen geri gelmeyecek bir sermayedir. Buna rağmen, ömürden çalınan her yıla davul zurnayla sevinmek ciddi bir zihinsel çelişkidir.
Bu noktada mesele yalnızca bir gece değildir; mesele bir zihniyettir. Başkasının hayat tarzını sorgusuzca taklit etme hastalığıdır. Müslüman’ın, inancıyla bağdaşmayan bir kültürü “normal” görmeye başlamasıdır. Türk’ün örfünü, geleneğini ve ölçüsünü küçümseyip yabancı olanı yüceltmesidir.
Benzer bir aşınma dil üzerinden de açıkça gözlemlenmektedir. Dil, bir milletin hafızasıdır; aynı zamanda inancın aynasıdır. Bugün farkında olmadan kullanılan bazı kelimeler, aslında derin bir inanç aşınmasının göstergesidir. İslâm inancında “Allah” ismi, O’nun zatına mahsus özel bir isimdir ve Kur’ân’da bu isimle çağrılmayı emretmiştir. “Tanrı” ise tarihsel olarak çoklu ilah anlayışlarının ortak adıdır; genel ve kapsayıcı bir kavramdır.
Kelâm ilminde isimlendirme, basit bir dil tercihi değil; itikadî bir beyan olarak değerlendirilir. Allah’ın kendisi için bildirdiği ismi terk edip, başka kavramları bilinçli şekilde tercih etmek, tevhid hassasiyeti açısından problemli görülmüştür. Çünkü “tanrı” her tapınılan şeye verilen genel bir addır; Allah ise tek, eşsiz ve zatına mahsus bir isimdir.
Bir kulun Rabbini, O’nun bildirdiği isimle değil de başka inanç sistemlerinin kavramlarıyla anması iradî bir tercihtir. Bu tercih zamanla hassasiyetleri köreltir. Bugün “kelime önemli değil” denir; yarın anlam da önemini yitirir. Sonra sınırlar tamamen silinir.
Bu mesele bir yasaklar listesi değildir. Bu, aidiyet ve kimlik meselesidir. İnancına, diline ve kültürüne sahip çıkma meselesidir. Başkasına benzemeden, kendin olarak var olabilme meselesidir. Ne yeni yıla düşmanlık ne de insanlara tepeden bakma… Mesele, neyi neden yaptığını bilmektir. Her alkışlanan şeyin doğru, her yaygın olanın meşru olmadığını fark edebilmektir.
Takvim değişir. Yıl değişir. Ama hesap değişmez.
Asıl soru şudur:
Bir yıl daha geçtiğinde biz neyi büyüttük?
Ömrümüzü mü, israfı mı?
Şuurumuzu mu, alışkanlıklarımızı mı?
İnancımızı mı, taklidimizi mi?
Sonuç itibariyle bu bir kelime meselesi değil, itaat meselesidir.
Kimliğin çözülmesi böyle başlar. Önce kelime değişir, sonra anlam, sonra inanç.
Unutmayalım!
Takvim putuna secde eden, aslında bir geceye değil, ölçüsüzlüğe, taklide ve şuursuzluğa boyun eğmiştir.
Bugün zamanı kutsallaştıran, yarın arzularını meşrulaştırır ve ertesi gün değerlerini pazarlığa açar.
Çünkü ölçü kayboldu mu, doğru ile yanlış arasındaki çizgi silinir.
Haram, eğlence kılıfına bürünür; israf, “kutlama” adıyla alkışlanır, ahlâk, “çağa ayak uydurmak” uğruna feda edilir.
İnsan, neye niçin sevindiğini sorgulamıyorsa; alkışladığı şeyin hesabını da düşünmez hâle gelir.
Zamanı eğlenceyle öldüren, bir gün kendisinin de tüketildiğini fark etmez.
Bu yüzden mesele yeni bir yıl değildir.
Takvim zaten değişir.
Asıl ihtiyaç olan, yeni bir idraktir.
Zamanın değil, insanın muhasebe yapması gerekir.
Kutlanması gereken şey; ömrün azalması değil, şuurun artmasıdır.
Ekonet Haber Taraftar Değil, Haberciyiz