Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Beyaz Saray’daki o fotoğraf karesi…
Bir tarafta ABD Başkanı Donald Trump, diğer tarafta Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman.
Milyarlarca dolarlık rakamlar havada uçuşurken, o masada aslında sadece para değil; ümmetin onuru, bölgenin geleceği ve mazlum coğrafyaların sesleri de pazarlık konusu oldu.
Trump’ın, “600 milyar dolar yatırım için teşekkür ederim, bunu 1 trilyon dolara çıkarabiliriz” sözleri, ekonomi kitaplarında değil; siyasi baskının, şantajın ve güç dayatmasının sözlüğünde karşılık bulur.
Ve Prens Selman’ın, adeta “peşin satan tüccar” edasıyla buna anında “Kesinlikle” cevabı vermesi, yalnızca diplomatik bir mutabakat değil, aynı zamanda ümmetin ortak varlıklarının nasıl hoyratça masaya sürüldüğünün itirafıdır.
Bunca zulmün ortasında, bölgenin gözyaşı daha kurumamışken, bu rakamların bu kadar kolay dillendirilmesi, “Hacılarımızın alın teri nereye gidiyor? Müslüman halkların emanet ettiği servet kimlerin kasasına akıyor?” sorularını kaçınılmaz kılıyor.
SURİYE’NİN DRAMI, KAŞIKÇI’NIN KANI, GAZZE’NİN YIKIMI ARASINDA PARLAYAN BİR ŞOV
Trump aynı toplantıda, Suriye yaptırımlarının kaldırılmasının hem Suudi prensinin hem de Türkiye’nin talebiyle olduğunu söyledi. Ne ironidir ki, bölgenin kaderi, yine aynı masada, yine halkların iradesi hilafına bir “pazarlık başlığına” dönüştü.
Kaşıkçı cinayeti sorulduğunda ise Trump’ın “Prens’in haberi yoktu” diyerek örtbas edici bir savunmaya girişmesi, bu kirli mutabakatın aslında çok daha derin bir bedelinin olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Yılların dosyası bir cümleyle kapatılıyor, adalet bir cümleyle rafa kaldırılıyor.
EKONOMİK ÇÖKÜŞÜN BEDELİ ORTADOĞU’YA KESİLEN FATURA MI?
ABD ekonomisi pandemi sonrası derin sarsıntılar yaşarken, Washington’ın Ortadoğu sermayesine duyduğu iştah yeni değil.
Trump’ın yıllardır süregelen tavrı açık: “Dostluğun ölçüsü para, ittifakın bedeli nakittir.”
Bugün ise aynı anlayış, vitrine daha süslü paketlerle konuluyor: “Yatırım”, “ekonomik iş birliği”, “stratejik ortaklık”…
Ama altını kazıdığınızda gördüğünüz şey, Ortadoğu’nun geleceğinin milyarlarca dolarlık etiketlerle tek taraflı olarak rehin alınmasıdır.
GAZZE YIKILIRKEN KURULAN İTTİFAKLAR
Yeni dönemde Washington–Riyad ilişkilerinin “güçlü müttefiklik” üzerinden yeniden tanımlanması, Gazze’de halen devam eden insanlık dramını gören herkes için yürek burkucu bir manzara.
Bölgede çocuklar toprak altında kalırken, aynı bölgenin servetleri dünyanın başka köşelerindeki güç merkezlerine aktarılıyor.
Bu tablo karşısında milyonlarca insanın içinden yükselen soruyu duymamak mümkün mü?
“Bu zenginlik ümmetin değil miydi? Bu emanet kimin için saklanmıştı?”
SESSİZ YIĞINLARIN SESİ: BU HESAP BİR GÜN SORULUR
Bugün milyonlarca Müslüman, kendi parasının, kendi emeğinin, kendi kutsal emanetlerinin nasıl ve kimler tarafından kullanıldığını sorguluyor.
Soru basit ama sarsıcı:
Bölge halkının kaynakları, bölge halkından başka herkesin faydasına mı çalışacak?
Veliaht Prens Selman’ın attığı her imza, verdiği her söz, yaptığı her ekonomik taahhüt; yalnızca siyasi bir hamle değil, aynı zamanda tarihe yazılan bir sorumluluktur.
Bugün alkışlarla duyurulan o yatırım kararları, yarın bölgenin kader defterinde çok farklı sayfalar açabilir.
Ve evet, bugün belki kimse yüksek sesle söyleyemiyor; ama suskun kalabalıkların içinde şu cümle yankılanıyor:
“Bu hesap kapanmadı. Bu emanet sahipsiz değil.”
Bu köşe yazısı bir öfkenin değil; bir vicdanın, bir sitemin, bir uyarının ve sesini duyuramayan milyonların çığlığının kaleme dökülmüş hâlidir.
Siyasetçiler anlaşmalar yapar, imzalar atar, fotoğraflar çektirir…
Ama ümmetin hafızası, mazlumların duası ve tarihin terazisi hiç kimseyi unutmaz.
Ekonet Haber Taraftar Değil, Haberciyiz