Aziz Dağtekin ile Pazar Sohbeti
Pazarın kalabalığında eline aldığın domatesi tarttırırken, biberin fiyatını pazarlık ederken aslında neyin içinde olduğunun farkında mısın? Sen üç kilo patatesin hesabını yaparken, çok daha büyük bir oyunun gölgesinde yaşıyorsun. İşte tam da burada bir alışveriş sohbetinden çıkıp, dünyayı yöneten akılların perde arkasını aralamak istiyorum.
Dünyayı kimin yönettiğini biliyor musunuz? Sanmıyorum bildiğinizi!.. Belki de biliyorsunuzdur ama açıklamaya diliniz varmıyordur. Burada siz kıymetli okurlarıma Yahudilerin dünyayı nasıl yönettiklerini anlatmak istiyorum. Yahudilerin kadim felsefesidir bu. Onlar fabrika kurmaz, fabrikayı kuracak olanı finanse eder. İplik üretmez, Bursa’daki fabrikanın bütün malını peşin parayla alır, sonra sana kat kat fiyatla satar. Burgerci açmaz, ama açacak olanı fonlar. Onların felsefesi, ter dökmeden tepeye çıkmak, üretmekten değil üretenden kazanmak üzerine kuruludur.
Bugün Avrupa’nın ilk banka sistemini kuran, faiz düzenini yerleştiren, sermayeyi paradan para kazanma üzerine bina eden bu zihniyet, dünyanın en güçlü 2000 şirketinin çok büyük kısmını kontrol ediyor. Sadece Müslümanları değil, Hristiyan dünyayı da aynı ağın içine alıyor. Kısacası senin ekmek paranı, onların kasasının faizi yutuyor.
Yahudilerin “Modern çağın, modern sömürme” meselesinin daha derin katmanlarını size şöyle açıklayabilirim. Onlar kadar soyağacını tutan başka bir sömürgeci zihniyet yoktur. Müslüman sandığın nice kişi, aslında onların kayıtlarında ‘bizden’ diye işaretlidir. Zamanı gelince kulağına fısıldarlar: ‘Sen bizdensin.’ Havralarda, kiliselerde saklanan kayıtların tamamı Mossad’ın merkezinde toplanır. Yedi sülaleni bilirler. Kim olduğunu, nereden geldiğini tek tek sayarlar. Ve bütün bu bilgiler yalnızca onların kasasında değil, aynı zamanda dünyanın gidişatını belirleyen dev şirketlerin dijital hafızasında saklıdır. Yani onlar asla zincirlerini bırakmazlar. Sen çocuğunun mirasını, geleceğini düşünürsün; onlar yedi nesil ötesini bile ezbere bilir. İşte bu yüzden yenilmez görünüyorlar.
Bakınız sevgili okurlarım!
Hastalık dediğiniz tesadüf değil. Savaş dediğiniz kader değil. Faiz dediğiniz matematik değil! Bunların her biri masada planlanmış hamleler. Sen fabrikanın bacasını görürsün, ama asıl kazancı cebine koyanı görmezsin. Yani bunlar dediğimiz gibi, “İplik fabrikası kurmaz” ipliği peşin alır, döner sana kat kat pahalıya satar. Senin emeğini yer, senin gözyaşını içer, senin hastalığını servete çevirir, senin kavganı kâra dönüştürür!
Sen pazarın ortasında, elinde domates poşetiyle gezen sıradan bir vatandaş için bu sözler belki hayal gibi gelebilir. Ama çıplak gerçek şudur: Biz hala domatesin kilosunu tartarken, biz sabah namazından çıkıp dükkanımızı açıp alın terimizle bir ekmeğimizin peşinde koşarken, onlar savaşları çıkarıyor, hastalıkları yayıyor, faizle toplumların iliğini sömürüyor.
Şimdi anladınız mı? Dünya neden bu kadar mutsuz, hastalıklar bu kadar yaygın, her köşede savaş, her damlada kan ve gözyaşı oluk oluk akıyor… İnsanlık yorgun, şehirler hüzünle dolu, çocuklar gözyaşlarını gizlemek için erken büyüyor. İşte bu yüzden, biz uyanmazsak; biz farkına varmazsak, bizim çocuklarımız ilaç kuyruklarında beklerken, onların çocukları dünyanın efendisi olacak. İşte bütün mesele bu: Senin benim pazar sohbetim, aslında dünyanın kader sohbetidir.