Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Birileri Türk milletini cephede yenemeyeceklerini anladığında kalemlerini çekti. Silahlarını bırakıp mürekkebe sarıldılar. Önce dilimizi kestiler. Harf devrimi dediler, alfabemizi gömdüler. Sonra tarihimize uzandılar. Dedelerimizi unuttuk, ecdadımızı unutturdular. Şimdi sıra geldi örfümüzde, adetimizde, haya dediğimiz en son kalemizde.
Ne mi oluyor?
Sokaklar artık birer çıplaklar kampı. İstanbul’un göbeğinde, tarihi sokaklarımızda bir zamanlar edep yürürdü. Şimdi beden teşhiri. Edep değil, mahremiyet değil, ne varsa yerlere saçılmış. Gençlik, ekranlarda gördüğü kirli hayalleri bedenine geçirip dışarı fırlıyor. Nişantaşı’nda, Kadıköy’de, Taksim’de kısacası Türkiye’nin her beldesinde iç çamaşırıyla dolaşan nesillerden bahsediyoruz. Bu bir tercih değil, bu bir tasarım! …Ve evet, bu sadece moda değil, bir savaş taktiğidir.
Çürümüş bir nesil geliyor! Ne dilini biliyor, ne tarihini tanıyor. Ne büyüklerini sayıyor, ne küçüklerinden utanıyor. Utanma mefhumu çökmüş. Haya yıkılmış. Çıplaklık normalleşmiş. Beden benimdir, teşhir ederim diyorlar. Ama sormazlar mı: Bedenin senin de, ruhun kimin? Zihnin kimin esaretinde? Bu teşhirde özgürlük mü var, yoksa zincirlerin mi parlıyor üzerinizde?
Bu plan öyle kusursuz işledi ki, biz hala giyim kuşam meselesi sanıyoruz. Halbuki bu bir medeniyet kırılmasıdır. Bu bir beka sorunudur. Bize göre, bedenine hakim olamayan bir gençlik, vatanına da sahip çıkamaz!
Emperyalistler yıkıma alfabeyle başlayıp, ahlakla mı bitiriyorlar? diye düşünmüyor değiliz. Bildiğimiz odur ki, Cumhuriyetle birlikte İslam’ın kalesi olan bu milletin dili değiştirildi. Artık dedesinin mezar taşını okuyamayan çocuklar yetişiyor. Diliyle bağı kopan tarihine de sırtını döndü. Şimdi bedenini pazara süren bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kadını da erkeği de birer obje gibi dolaşıyor. Ve bu çıplaklık, yalnızca ten üzerinde değil, akıl, ruh ve karakterde de aynı derece soyulmuşluk hakim.
Hani diyorlar ya, Avrupa bizi kıskanıyor… Evet, bu halimizi gerçekten kıskanıyor olabilirler. Çünkü onların bile cesaret edemediği teşhiri biz kendi ellerimizle sokaklara saldık. Çocuklarımız, sosyal medyada trend uğruna kişiliklerini, inançlarını, hayalarını takas ediyor. Bir like uğruna soyunuyorlar. Aileler sustu. Devlet kör. Cemiyet sağır. Artık bu erozyondaki yarışta ilk sıradayız. Çıplaklıkta batıya sol çekiyoruz!
Ey emperyalistler! Bizden daha ne istiyorsunuz? Dilimizi kestiniz, kültürümüzü unutturdunuz. Ailemizi dağıttınız, eğitimimizi çürüttünüz. Şimdi de gençliğimizin üzerine çöktünüz. Kadınla erkeği birbirine düşman ettiniz. İnancı alay konusu ettiniz. Devlete itaat, millete sadakat, ahlaka riayet… Bunların hepsi birer gericilik olarak sayıp her şeyimizi bitirdiniz.
Ama bitmedi. Daha da kötüsü geliyor.
Allah aşkına artık bir durun. Her şeyimizi çalıp yuttunuz. Biliyorum durmayacaksınız ama şunu bari net olarak söyleyiniz. Çıplaklıktan sonra sırada ne var?
Pedofiliyi özgürlük diye mi pazarlayacaksınız?
Aile kurumunu tamamen mi yıkacaksınız?
Evliliği kaldırıp, sınırsız partnerliğe mi geçeceksiniz?
Çocukları cinsiyetsizleştirip modern köle mi yapacaksınız?
Bu milletin kalbine yerleştirdiğiniz o kültürel mayınlar bir bir patlıyor. Biz sustukça, onlar büyüyor. Tepki göstermedikçe, yeni nesiller bir daha geri gelmeyecek şekilde karanlığa savruluyor. Bu bir ahlak savaşıdır. Bu bir kültür kıyametidir. Ve maalesef, biz bu savaşta cephede değil; düşmanın eğlence sektöründe, moda podyumlarında, Instagram filtrelerinde kaybediyoruz.
Türk gençliği nereye gidiyor?
Cevap çok net:
Batının uçurumuna doğru yürüyorlar…
Hem de çıplak, gülerek, alkışlanarak, özgürlük zannettikleri zincirlerle!
Ellerinde telefon, zihinlerinde hayal değil hezeyan, kalplerinde iman değil isyan var.
Çırılçıplak sadece beden değil, ruh da soyulmuş.
Bu bir düşüş değil, bu bir tasarlanmış çöküştür.
Ve biz hâlâ izliyoruz. Sözde modernlik diyerek, sessizce onaylıyoruz.
Bu bir uyarı değil artık, bu bir kıyam çığlığıdır!
Eğer sustukça devam edersek,
Eğer sessiz kalırsak,
Eğer çocuklarımıza sahip çıkmazsak,
Bir sabah kalkacağız ve karşımızda bizden olmayan bir gençlik göreceğiz.
Ve işte o gün, ne ezan tanırlar, ne bayrak, ne vatan…
Ne anne, ne baba… Ne edep, ne haya…
Kendi ellerimizle yok ettiğimiz bir neslin mezar taşını dikmek için çok geç olacak.