Aziz Dağtekin Yazdı
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan yeni infaz düzenlemesi, içeriğiyle ve kapsamıyla kamuoyunun vicdanını derinden sarsabilecek nitelikte. Yıllardır adaletin terazisinden medet uman vatandaş, artık o terazinin hangi elde tutulduğunu, kimin için tarttığını sorgular hale gelmiştir. Devletin asli görevi, halkının huzurunu, güvenliğini ve adalet duygusunu sağlamaktır. Ancak ortadaki tablo gösteriyor ki halkın taleplerine, duygularına ve yaşam gerçeklerine değil, siyasi hesaplara ve günübirlik düzenlemelere kulak verilmiş.
Elbette hasta ve yaşlı hükümlüler için insani bazı düzenlemelerin yapılması toplumda makul karşılanabilir. Ancak bu düzenlemelerin ardına gizlenerek kamu vicdanını yaralayacak tahliyelere zemin hazırlanması, affın teknikle örtülmeye çalışılması büyük bir sorun teşkil etmektedir. Devlet, cezasını çekmekte olan bir mahkumu affederken, onun mağdur ettiği kişinin ruh halini, yitirdiği sevdiklerini, kaybolan yıllarını ve acısını göz ardı edemez. Bugün cezaevinden çıkacak bir hükümlü için yapılan düzenlemenin, bir şehit anasını ya da kolunu bacağını cephede bırakmış bir gaziyi nasıl etkilediğini hesap etmeyen yasa, halktan da adaletten de kopuktur.
Bu topraklarda milyonlarca insan devleti, merhametiyle değil adaletiyle sevmiştir. Ancak ne yazık ki bugün merhamet bile seçilerek, adalet ise eğilip bükülerek dağıtılmakta. Bir yanda terör suçları kapsam dışı tutuluyor denilerek güvenlik kaygısı yatıştırılmaya çalışılırken, diğer yanda cezasızlık algısını yıkmak yerine, infaz sürelerini matematiksel oranlarla oynayarak topluma “adalet” sunulduğu iddia ediliyor. Hükümlünün cezaevinde kalma süresini 1/2’den 1/8 oranına indirip sonra da “cezasızlık algısını yok edeceğiz” demek, vatandaşla alay etmektir.
Çiftçi toprağını ekemiyor, esnaf dükkanını siftahsız kapatıyor, emekli pazarda fileyi dolduramıyor. TÜİK’in kağıda yazdığı rakamlar sokakta karşılık bulmuyor. Devletin gözünde, halk yalnızca vergi mükellefi, ceza potansiyeli taşıyan bir birey olarak görülüyor. 5 TL’lik bir borç için bile banka hesaplarına anında bloke koyan sistem, bir insanın hayatını karartan suçlunun infazını kağıt üzerinde “şartlı tahliye” ile eritmeye çalışıyor. Vatandaşa gece 23.00’te radar kurup ceza kesen zihniyet, cezaevindeki hükümlüye “şartlı” şefkat dağıtıyor.
Cumhur İttifakı’nın siyasi danışmanları ve lider kadroları, halkın nabzını artık sağlıklı tutamıyor. Lüks koridorlarda alınan kararlar, sokaktaki ayakkabı tozunu tanımıyor. Liderler sürekli yanlış yönlendiriliyor, halktan uzak, gerçeklerden bihaber bir tablo çiziliyor. Ve bu tablo, iktidarın altını yavaş ama kesin bir şekilde oyuyor. Her yeni düzenleme, toplumun adalet duygusunu biraz daha aşındırıyor.
Devlet, halkla arasına ördüğü cam duvarı kırmak zorunda. Günü kurtaran düzenlemelerle, “görmedim, duymadım” diyerek sorumluluktan kaçmakla bu milletin gönlünde yer edinilmez. Her şeyden önce şunu sormak gerekir: Bu düzenlemeler, kimin için? Halk için mi, yoksa günü kurtarmaya çalışan siyaset için mi?
Bir vatansever olarak söylemek gerekir ki bu gidişat, ne hukuk devleti ilkesiyle, ne kamu vicdanıyla, ne de toplumsal barışla bağdaşır. Yargı sistemimiz artık gecikmeyen değil, geçiştirilen bir adaletin adresi olmaya başlamıştır. Herkesin korkmadan şunu dile getirmesi gerekir. Devletin terazisi halk için çalışmalı, halkın sesi adaletin yankısı olmalı. Ve halk bu terazide kendini eksik bulursa, sandıkta gereken cevabı da verecektir. Adalet; bir hükümetin değil, bir milletin en kutsal değeri olmalı. O değer kaybedilirse, ne güven kalır ne de birliğimizin harcı.
Bugün infaz paketiyle birlikte Meclis’e sunulan her madde, halkın vicdanında tartılacak. Ve unutulmamalıdır: Bu halk neyin affını kabul eder, neyin hesabını sorar çok iyi bilir. Eğer adalet terazisi eğilirse, milletin öfkesi doğrulur.
Sandık, sadece oy pusulası değil; aynı zamanda halkın sabrının da ölçüsüdür. O pusulada sadece partiler değil, adalet terazisinin dengesi, liderlerin halkla kurduğu bağ, yöneticilerin vicdan terazisinde ne kadar yer tuttuğu da tartılır.
Eğer bugün adaleti sulandıranlar, yarın milletin sillesine uğradığında “neden” demesin. Çünkü halk affeder ama unutmaz. Ve unutmayan halk, günü geldiğinde susmaz. Bu sese kulak tıkayanlar, bir gün o sesin altında kalır.
Devletin adaleti şaşarsa, millet yönünü şaşırmaz. Ama yönü şaşanlara yön çizmeyi de iyi bilir.