Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Bak Soner Yalçın!
Milliyetçi Hareket Partisinin bilge lideri Devlet Bahçeli’ye, Türk milletine, Türk milliyetçilerine kalkıp milliyetçilik dersi vermeye çalışmışsın…
Bu yazdıkların edebi olabilir… Tarihi olabilir… Ama gerçek değil!
Ve kusura bakma ama herkesin entelektüel ambalajlara sarılmış kibirli ayar cümlelerine artık karnı tok!
Ama sorarlar adama:
Madem milliyetçiliği bu kadar biliyordun da, niye sol bir yol izledin?
Madem bu kadar birleştirici bir Türk milliyetçisi olacaktın, niye Türk milletinin değerleriyle, inançlarıyla, sembolleriyle kavga ettin?
Bu milletin mayasına laf uzatarak, milliyetçiliği ahlaka düşman göstererek, Türklüğü bayraksızlaştırarak mı birleştirecektin?
Senin derdin Türk milleti değil… Senin derdin bu milletin direncini kırmak!
Senin kavganda birlik yok, bölmek var.
Üstelik bunu da tarih nutuklarıyla süsleyip, farklı inançlardan Türkler üzerinden kimlik karmaşasıyla pazarlıyorsun.
Ama bil ki,
Türk’ü bölmezsin!
Ne inançla, ne kıyafetle, ne alfabe, ne ideolojiyle…
Türk Türk’tür!
Sen hala öğrenemediysen, biz sana yeniden öğretiriz!
Sen hangi akıl ve hangi cesaretle Türk milliyetçilerine yön vermeye kalkıyorsun?
Sen hangi hakla Türklüğü bacak arasına indirdiniz diyorsun?
Senin derdin ne Türk’le… ne milliyetçilikle… ne de hakikatle!
Sen kalkıp, Gagavuz Hristiyan’dır, Karaim Yahudi’dir diyerek bir kimlik koalisyonu çizmeye çalışıyorsun.
İyi de, bütün bu inançlara sahip Türkler, tarih boyunca bu milleti böldü mü?
Hayır!
Ama sen, onları ayıklayıcı bir dille kullanıp bugünün Türk milliyetçisine hesap sormaya kalkıyorsun.
Oysa biz biliriz ki,
Türk Türk’tür!
İster çıplak olsun ister giyinik…
İster kiliseden çıksın ister camiden…
İster Budist dua okusun ister Allahu Ekber desin…
Eğer kalbi Türk milletine aitse, bu toprağın namusuna sahip çıkıyorsa, o bizim can kardeşimizdir.
Sen ise, bu birliği değil, ayrılığı büyütüyorsun!
Türk milliyetçisi diyorsun ya…
Sor bakalım kendine:
- Türk bayrağı yere düştüğünde önce kim doğruluyor?
- 23 Nisan iptal edilince en gür itiraz kimin?
- Şehit tabutu omuzlarda yükselirken gözleri buğulanan kim?
- Sınırda Mehmetçik donarak can verirken yüreği sarsılan kim?
- Terörist şehirde boy gösterdiğinde ilk kim ayağa kalkıyor?
- Vatan toprağı tehdit altına girdiğinde kim amasız safını belli ediyor?
Bütün bunlar yaşanırken sen ne yaptın, Soner Yalçın? Kalem oynatmak kolay; ama kalemle silahşörlük olmuyor bazı sözler, yaşanmadan yazılmıyor.
Sen mi? Sanmıyorum. Çünkü sen o sırada, milletin yaşadığı acılara değil, o acıların üzerinden entelektüel vitrin kurmaya çalışıyor; bir köşede ahlaki ironi adı altında gerçeklikten kopuk, halktan uzak makaleler yazıyordun.
Sana göre yaşanan her dram, yeni bir kelime oyunu için malzeme; her vatan acısı, zihinsel bir gösteriye dekor…
Sanat adına her şeyi meşru görüyorsan, o zaman Türklüğün çıplak değil, yalın bırakıldığını da gör!
Bayrağı yakıldığında, And kaldırıldığında, çocuklar 23 Nisan’ı kutlayamaz hale geldiğinde, bir ahlak savaşı vermek gerekmez mi?
Türklüğü sadece ırk, inanç, tarih bilgisi gibi felsefi çerçevelere hapsedenlere şunu hatırlatmak isteriz:
Bu milletin kalbi vardır.
Ve o kalp, tarihini bilir, bayrağını sever, diline sahip çıkar, toprağını canı pahasına korur.
Sen mankurtluğu anlattın ya…
Mankurtluk, efendisine boyun eğmektir…
Ama mankurtluk, milletine düşmanlık yapanı alkışlamaktır da!
Ve asıl mankurtluk, milliyetçiliği ahlakla çarpıştıran safsatayı aydınlık diye yutturmaktır!
Son sözümüz net:
Senin Türk milliyetçiliğiyle kavgan yok.
Senin, Türk milletinin ayakta kalmasıyla derdin var!
Ama biz buradayız…
Elimizi yumruk yapıp göğe kaldırmaya değil, bu milleti tek yürek yapmaya geldik!
Kimi Müslüman, kimi Hristiyan, kimi Şaman…
Ama hepimiz Türk’üz.
Birlik olmadıktan sonra hangi din, hangi tarih, hangi kavga bizi kurtarır?
O yüzden biz, senin aydınlık diye gösterdiğin gölgede değil…
Türklüğün gölgesinde birleşmeye devam edeceğiz.
Anlayana!
Ve elbette: Unutmayanlara!