Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Bugün günlerden pazar… Ama öyle sıradan bir pazar değil. Bu pazar, yeryüzündeki en sessiz kahramanların, arkasında gölgeler değil koca çınarlar bırakan adamların günü, Babalar Günü.
Hani hep en son onlara sıra gelir ya, hep en son babalar denir ya… Ama bir evin, bir ömrün, bir milletin aslında en başta gelenidir baba. Bugün, sessizliğinde dağlar kadar duruş saklayan, gözleriyle konuşan, gölgesiyle güven veren o büyük adamların günü. Ve bugün, aynı zamanda yokluğuyla içimize dağ bırakan babaların da günü…
Bazı eksikler vardır, zamanla tamamlanır. Ama bir babanın eksikliği, gün geçtikçe daha da derinleşir. Önceleri sadece yokluğu hissedersin, sonra yokluğuyla birlikte kalan boşlukları da saymaya başlarsın. Aşık Cemim’in dizeleri dökülür diline:
“Yokluğunu günden güne ararım / Her gün baba deyip deyip yanarım…”
Ve nice evlat her sabah bir yanını kaybetmiş gibi uyanır. Çünkü bir baba yalnızca bir insan değildir; o, evin direğidir. Baba gidince yıkılmaz sadece bir beden, yıkılır geçmiş, yıkılır kök, yıkılır güven…
Babalar pek konuşmaz. Ama ne garip ki en çok anlatanlar da onlardır. Onların bir susuşu vardır; içinde yılların cefası, evlatları için yutulmuş hıçkırıklar, bir tek helal olsunla ödenmesini bekleyen emekler gizlidir. Ne şiir, ne roman, ne de uzun nutuklar bir babanın emeğini anlatmaya yetmez. Çünkü hiçbir şeye sığmaz baba yüreği. O yürek öyle büyüktür ki, gemi olsa küreğini kendi çeker; fırtınaya yakalansa evladını ıslatmaz.
Bugün Babalar Günü… Kimileri babasının dizinin dibinde çay içecek, kimileri bir mezar taşına sessizce sarılacak. Kimi bir telefonla mutlu olacak, kimi ise yıllar geçse de sesini unutamadığı babasına içli bir dua okuyacak. Ve ben, bu satırların yazarı… Babam Ahmet Turan’a, kelimelerin ötesinden bir selam göndereceğim.
Yıllarca sırtında yük, gönlünde sevda taşıyan o güzel adama, “Sen olmazsan nefes bile alamam babam” diyeceğim bir kez daha.
Bir baba kolay kazanılmaz ama bir kez kaybedildi mi, her yeni gün onun eksikliğiyle başlar. Tıpkı Aşık Cemim’in yüreğinden süzülen o söz gibi:
“Borcun ödenmekle biter mi babam?”
Hayır… Baba borcu zamanla kapanmaz, ne parayla ödenir ne makamla. Baba borcu; onun gibi dimdik durarak, onun gibi susarak, onun gibi taşıyarak ödenir. Belki bir gün, senin gibi bir baba olabildiysem, senin gibi sevebildiysem, birazını ödeyebilmiş sayılırım…
Bugün Babalar Günü… Eğer sarılabiliyorsanız, doya doya sarılın. Ulaşabiliyorsanız, sesini duyun, yüreğini hissedin. Ve eğer kaybettiyseniz; başınızı göğe kaldırın, rüzgara yüzünüzü dönün. Çünkü bir baba ölmez… O, gökyüzünün en sessiz köşesinden hep sizi izler. Belki de en çok, Babalar Günü’nde…
Bütün babalara selam olsun…
Hayatta olanlara bir ömür boyu sağlık, hürmet ve huzur dileğiyle…
Yüreğimizde yaşayanlara ise gözyaşına karışmış dualarla…
Ve en çok da, bu satırların ilhamı, çocukluğumun sığınılacak limanı, merhum babam Ahmet Turan’a…
Senin yokluğun bir boşluk değil, sanki bir ömrün eksik yazılmış cümlesi gibi…
Seninle öğrendik dimdik durmayı, baş eğmemeyi, sessizce sevmeyi.
Gölgen düştüğü her yere huzur getiren bir çınar gibiydi. Şimdi o gölge yok ama, serinliği hala içimizde.
Ey babam!..
Varlığınla güçtün, yokluğunla sınav oldun.
Ve inan, bu sınavdan alnımızda senin adınla, yüreğimizde senin öğrettiğin sabırla geçmeye çalışıyoruz.
Bu Babalar Günü’nde adını gökyüzüne fısıldıyorum.
Rüzgar alıp götürsün diye değil, yıldızlara yazılsın diye…
Çünkü bazı isimler yalnızca mezar taşlarına değil, evlatlarının kalbine kazınır.
Ve bil ki…
Seninle büyüyen her gölgeye minnetle eğiliyorum babam.
Ruhun şad, mekanın cennet, hatıran sonsuz olsun.