Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Türk siyaseti öyle bir evreye girdi ki, ne ekonomi kaldı gündemde, ne dış politika. Yangın büyüyor ama birileri dumanla eğleniyor. DEM Parti’nin son açıklaması bir parti politikası değil, adeta sosyal medya trendlerine oynayan bir mizah şovu gibi. Evet, Tuncer Bakırhan çıkıyor ve Cumhurbaşkanı da Kürt olsun diyor. Ardından ardına gelen sahte duyarlılıklar, etnik menüler hazırlanır gibi kabine dizaynları, sahnede alkış bekleyen aktörler…
Soruyoruz: Bu nasıl bir siyaset vizyonudur? Bu nasıl bir devlet aklıdır? Kabine mi kuruyorsunuz, yoksa etnik çerez kutusu mu diziyorsunuz? Bu ülkeyi yönetmek mozaik tablosu yapmak değil! Devlet, kimlik koleksiyonu yapılan bir müze değildir.
Ama maalesef; siyaset artık liyakatin değil, etnik kartların, mezhebi etiketlerin yarışına dönüştü.
Peki, biz de yöneteceğiz diyenlerin ellerine geçen fırsatları nasıl kullandıklarını hiç konuşmayacak mıyız?
DEM Parti’nin yönettiği bazı belediyelerde yaşanan rezaletler, sadece yönetim beceriksizliğinin değil, aynı zamanda hainliğin belgeleridir. Belediyelerin sosyal yardımlaşma fonları, ihtiyacı olan halka değil, dağdaki teröristlere servis edildi. Kaynaklar silahlanmaya, hendek kazmaya, propaganda yapmaya aktı. Sosyal hizmet birimlerinden dağa kargo gitti. Yani vatandaşa hizmet değil, ihanete lojistik sağlandı.
Ve bu gerçeği herkes biliyor. Millet biliyor. Devlet biliyor. Hatta DEM’in içindeki bazı sağduyulu isimler bile biliyor. Ama gelin görün ki, hâlâ vitrine çıkıp yönetmeye talip olduklarını söyleyebiliyorlar. Hadi oradan!
Bu ülkede ne Kürt’ün kimliğiyle ne Alevi’nin mezhebiyle kimsenin derdi olmadı. Yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşadık. Aynı kazana kaşık salladık, aynı siperde kurşun yedik. Kimse kimseye sen Zaza’sın, sen Roman’sın diye hor bakmadı.
Ama bugün ne olduysa kürsülerde, ajanslarda, iktidar masalarında oldu.
Sorun sokakta değil, siyasette!
Sorun halkta değil, liderlerde!
Türkiye’de kimlik kavgası yok, ama kimliği siyasete alet eden sinsi bir liderlik sorunu var. Liderler hata yaptığında, onu düzeltmek yerine kutsal metin gibi halka dayatıyorlar. Seçmen de gözünü kapatıyor, aklını teslim ediyor. Bir lidere bağlı olmak tamam da; bu kadar kör bağlılık, bu kadar sorgusuz itaat sadece tarikatlarda olur!
Bugün, siyasi sultaların oluşturduğu düzen öyle bir hâl aldı ki; önümüze kütüğü de koysalar, partimizin adamı diye oy veriyoruz. Hırsızları karizmatik, yalancıları usta siyasetçi diye alkışlıyoruz. Kimlik siyasetiyle oynayanları da cesur sanıyoruz.
Ama bu halk kandırılmayı hak etmiyor! Lider sultası, nefsine yenilmiş bir siyasi sınıfın maskesidir. Bu maskeyi düşürmeden bu ülke düze çıkmaz.
Etnik kontenjan siyasetiyle yönetilen ülkelerin hali ortada: Lübnan. Yıllardır iç savaşın, kaosun, sorumsuzluğun esiri. Herkesin yönettiği ama kimsenin sahip çıkmadığı bir devlet.
Bu sistemi Türkiye’ye pazarlamaya çalışanlara net bir şey söylemek lazım:
Türk milleti kukla değil, Türk devleti de podyum değildir.
Siyaseti Netflix dizisine çevirenlere, kimlik yarışlarını dizi senaryosu gibi kurgulayanlara, bari komedi kategorisine girin demek gerekiyor. Zira başka bir açıklaması kalmadı.
Türkiye, bin yıldır aynı bayrak altında farklı etnik kimlikte olanlarla birlikte yaşadı. Bu gün bin yıllık kardeşliği etnik provokasyonlarla bozamazsınız. Bu halk, krizden çıkmayı bilir, ancak göz boyayan liderlikler kriz üretmekten başka bir şey bilmez.
Cumhurbaşkanlığı kimlik gösterisi değildir, devlet aklı ister. Bu milletin zekâsıyla alay edenler, etnik vitrin kurarak devleti oyuncak edenler asla meşruiyet kazanamaz
Artık bu millet, kimin ne halt yediğini görüyor. Kim memleketi düşünüyor, kim ajansına prim kovalıyor anlıyor. Ve gün gelecek bu halk, sadece kimliğiyle övüneni değil, icraatıyla konuşanı seçecek.
Çünkü bu ülkede üstünlük; soyda, etnik kökende, mezhepte değil…
Ahlakta, dürüstlükte ve adamlıkta.
Yeter artık!
Siyaset bu kadar kirletilmemeli, bu kadar sulandırılmamalı!
Kimlik siyasetiyle değil, millet siyasetiyle yükselir bu topraklar.
Koltukların değil, karakterlerin yarıştığı bir Türkiye’ye mecburuz!
Bu ülkede Kürt de Cumhurbaşkanı oldu, Alevi de Başbakanlık makamında görev yaptı. Kimseye kimliği sorulmadı, adamlığı sorgulandı. Dün neyse, bugün de o! Bu millet asla kimin nereli olduğuna değil, ne yaptığına bakar.
O halde herkes işine baksın!
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Kürt mü olsun, Alevi mi? boş bir gündem maddesi. Siyasi başarıyı etnik kimlik pazarlamasında değil; toplumsal huzuru güçlendirmekte, ekonomiyi ayağa kaldırmakta, gençlere umut vermekte, dış politikada söz sahibi olmakta ve Türkiye’yi küresel bir aktöre dönüştürmekte arasınlar.
Artık vitrin değil, vizyon zamanı!
İdeolojiyle değil, üretimle; ajans söylemleriyle değil, akıl ve ahlakla yürüyen bir siyaset gerekiyor bu memlekete.
Aksi hâlde, bu millet ne kandıranı affeder…
Ne de bölerek iktidar umanları!