Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Bazen bakarsın; bir zamanlar çizgisiyle, vakar ve duruşuyla örnek alınan insanlar, bir noktadan sonra raydan çıkıverir. Sözleri büyür, yürekleri küçülür. Kibrin ateşiyle yanan gözleri, bir zamanlar hizmet ettikleri davayı artık göremez hâle gelir. İçten içe üzülürsün, sitem eder, hayretle sorarsın:
“Hiç yanında uyaran bir dostu yok mu?”
Oysa zamanında senin “Aman bozulma, çizginden şaşma!” uyarıların, güç zehirlenmesinin sisleri içinde kaybolup gitmiştir. Makamın gölgesi, dostun sözünden daha ağır gelmiştir onlara. Ve sen bilirsin ki, o gölge büyüdükçe, insan küçülür.
Bir bakarsın; “dava” dediği şeyi artık menfaate, makama, fotoğrafa, alkışa dönüştürmüş.
Oysa dava, vitrin değildir; davayı vitrine koyan, aslında inancını satılığa çıkarandır.
Bugün bazıları, liderinin sözünü duymuyor, mesajını anlamıyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Hayırlı Günler Komşum” çağrısı, gönül seferberliğidir; milletle buluşmanın, topluma karışmanın adıdır. Fakat ne yazık ki, kimileri bu mesajın derinliğini değil, yüzeyini kavrıyor. İşin kurnazlığına kaçıp, milletle kaynaşmak yerine partililerle ev toplantısı düzenleyenlerin samimiyeti sorgulanmaz mı?
Liderin gösterdiği yol, evlerde değil, milletin kalbindedir.
Bu çağrıyı yanlış anlayanlar, aslında sadece liderini değil, kendini de kaybetmiştir.
Şunu açık yüreklilikle söyleyelim:
Liderinin mesajını alamayan, gönül frekansını yakalayamayan, sahayı sadece bir “gösteri alanı” gibi gören yönetici, asla yönetici değildir. Çünkü yönetmek, önce kendini yönetmektir.
Liderin sözüyle yoğrulmamış bir yürek, davaya hizmet değil, zarar üretir.
Erdal Demirkıran ne güzel demişti:
“Şeytan, uyuyakaldı bir gün.
Rüzgâr sert esti.
Üç tüy düştü şeytandan dünyaya.
Biri paraya, biri mevkiye, biri de ihtirasa yapıştı.”
Bugün etrafımızda o üç tüyü gururla taşıyanlar var.
Paranın tüyünü “emek” diye süsleyenler,
Mevki tüyünü “dava hizmeti” diye pazarlayanlar,
İhtiras tüyünü “lidere bağlılık” maskesiyle gizleyenler…
Bunlar ne lidere sadık, ne davaya faydalıdır.
Bu tüylerden arınmayanların sonu; kibir, samimiyetsizlik ve ihanettir.
Ve unutmayın! Dava sahnesinde en tehlikeli düşman, dışarıdaki değil, içerdeki azgın nefistir.
O yüzden dikkat!
Azgınlaşmanın pençesine düşmemek için, yanında seni uyaran bir dostun olsun.
Sana “Dur!” ve “Sen değişiyorsun!” diyebilen biri.
Çünkü gerçek dost, alkışlayan değil, uyaran kişidir.
Bugün milliyetçi-ülkücü camia, öze dönmeye, saf tutmaya ve samimiyet sınavını vermeye mecburdur.
Unutmayalım!
Liderin sözünü duymayan, milletin sesini hiç duyamaz.
Makamın değil, inancın adamı olabilenlerdir bu davayı geleceğe taşıyacak olanlar.
Aman ha, azgınlaşmaya dikkat!
Zira bazıları hızla yükseliyor gibi görünse de, aslında uçuruma tırmanıyor.
Ve o uçurumun adı: Nefs.
Nefsine yenilenin zaferi olmaz!
Makama tapanın davası olmaz!
Liderinin sesini duymayanın, millete sözü geçmez!
Gerçek dost; alkışlayan değil, uyaran olandır.
Gerçek dava eri; görünmek için değil, görülmeyeni yaşatmak için yürüyendir.
Ne mutlu sözünü dinleten ve sözünü dinleyen gerçek dostlara…
Ne mutlu liderinin sesini kalbinde duyan, davasını samimiyetle yaşayanlara.
Ekonet Haber Taraftar Değil, Haberciyiz