Aziz Dağtekin Yazdı
Artık konuşmanın, oyalamanın, pembe tablolarla vakit kaybetmenin değil; topyekûn silkelenip ayağa kalkmanın zamanıdır. Türkiye, bir beka krizine doğru sürükleniyor. Üstelik bu kez mesele sınırlarımızı tehdit eden emperyalist güçlerin orduları değil, kendi içimizden, kendi ellerimizle büyüttüğümüz kültürel bir depremin sonuçları. Nüfusumuz hızla yaşlanıyor, aile kurma yaşı dramatik şekilde öteleniyor, doğurganlık oranımız alarm veriyor. Bu sessiz çöküş, fark edilmeden vatanın altını oyan bir dinamittir. Ve bu tehlike, sadece bir sosyal sorun değil, varoluşsal bir tehdittir.
Betonlaşmış şehirlerde, kutu gibi 1+1 dairelere hapsolmuş bir gençlik profiliyle karşı karşıyayız. Evlenmek istemeyen, çocuk düşünmeyen, ailesinden ve toplumdan uzaklaşan bireyler… Bu tabloyu “tercih” olarak değil, sistematik bir yönlendirme ve yozlaşma olarak okumak zorundayız. Çünkü bu bireyselleşme furyası, tesadüfi değil; küresel bir aklın ürünü, dijital kolonizmin yansımasıdır.
Evet, Avrupa göçmen alıyor çünkü nüfusu tükendi. Türkiye de aynı uçuruma sürükleniyor. Doğurganlık oranı 1.51’e düştü. Bu hızla gidersek, 20 yıl içinde yaşlı nüfus gençlerden fazla olacak. Peki o zaman kim çalışacak? Kim asker olacak? Kim vergi verecek? Kim bu ülkenin geleceğini omuzlayacak?
Evet, muhalefetin taşeronluk ettiği algı operasyonları, sosyal medyada Türk aile yapısını aşağılayan, evlilikten tiksindiren paylaşımlar, gençliği hedef alan dijital propagandalar… Bunların hepsi bir zincirin halkaları.
Ama tek suçlu dışarısı değil. Neoliberal kültürü, cinsiyetsizliği, aile düşmanlığını içselleştiren biziz. Zihinlerimizi yavaş yavaş zehirlediler. Kadınla erkeği rakip gösterdiler. Aileyi yük gibi resmettiler. Çocukları masraf, evliliği esaret gibi lanse ettiler. Sonuç: evlenmeyen, çocuk yapmayan, aidiyet hissetmeyen, kayıtsız bir nesil.
BÜTÜN SİYASİ FİGÜRLERE VE STK’LARA TARİHİ ÇAĞRI
Buradan tüm siyasi figürlere ve STK’lara önemle sesleniyorum
Bu mesele siyaset üstüdür.
Bu mesele ideolojilerin değil, milletin meselesidir.
Bu mesele artık sadece bir sosyal problem değil; doğrudan devletin varlık-yokluk problemidir.
Tüm siyasi liderlere, tüm belediyelere, tüm STK’lara, medyaya, akademiye çağrımızdır:
Nüfus artışını temel öncelik ilan edin.
Evliliği ve çocuk sahibi olmayı özendiren bütüncül sosyal kampanyalar başlatın.
Gençleri yalnızlığa sürükleyen 1+1 konut politikasını durdurun, aile odaklı kentsel dönüşüm vizyonu belirleyin.
Aile kurmayı kolaylaştıran vergi indirimleri, kira destekleri, doğum teşvikleri ile gençleri yuvaya yönlendirin.
Dizilerden reklamlara, sosyal medyadan YouTube içeriklerine kadar tüm kültürel araçları yeniden şekillendirin.
Eğitim sistemine “aile, evlilik ve aidiyet” eksenli milli bir bilinç dersi entegre edin.
Unutmayın, ekonomik kalkınmanın temeli insan kaynağıdır. İnsan yoksa fabrika da anlamsızdır, teknoloji de, ordu da…
BUGÜN YATIRIMI İNSANA YAPMAZSAK, YARIN YIKIMI YAŞARIZ
Bu çağrıyı sadece iktidara değil, muhalefete de yapıyoruz. Kadın ve erkeği karşı karşıya getirmek, Batı’nın tuzağıdır. Bu tuzağa düşen her siyasi figür, milletin geleceğine ihanet eder. Kadın hakları, aile karşıtlığı değildir. Erkek hakları, sorumsuzluk değildir. Aile, bir sistemin omurgasıdır. O kırılırsa her şey çöker.
Bugün evlenmeyen, gayrimeşru ilişkileri mubah sayan genç, yarın yalnız kalan yaşlıdır. Bugün çocuk yapmayan aile, yarın torunsuz kalan millettir. Ve yarın dediğimiz şey, çok uzak değil: 2050 kapıdadır.
Artık ya ayağa kalkacağız, ya da nüfus sayım tablolarında çöküşü izleyip, geçmişin büyüklüğüyle avunacağız. Seçim sizin değil. Bu milletin.
Ama unutmayın…
Kimi milletler toprağını savaşla kaybeder,
Kimi milletler ise soyunu sessizce tüketir.
İkinci grup daha acizdir. Ve biz, o grupta olamayız. Olmamalıyız.