Aziz Dağtekin Yazdı
Dünyanın gözleri önünde, Güney Asya’da bir yara yeniden kanıyor: Hindistan, kardeş ülke Pakistan’a yönelik saldırgan tavrını bir adım daha ileri taşıyarak doğrudan askeri eyleme girişti. Peki, neden? Cevabı herkes biliyor ama söylemeye dili varmıyor: Keşmir.
78 yıldır süren bir dramın, kanla yazılmış bir çatışma tarihinin yeni bir perdesi açıldı. Hindistan, Keşmir üzerinden Pakistan’a karşı yürüttüğü sistematik baskı politikasını bu kez daha sert bir yüzle sahaya taşıdı. Ne yazık ki bu adım, bölgesel istikrarı tehdit etmekle kalmıyor, uluslararası toplumun ikiyüzlü sessizliğini de bir kez daha ortaya koyuyor.
Bugün Hindistan’ın sergilediği bu saldırgan politika, kendi başına alınmış kararların ürünü değil. Çin’in bölgedeki ekonomik ve askeri çıkarlarıyla, ABD’nin Hindistan’ı “bölgesel denge unsuru” olarak konumlandırma planları, Yeni Delhi’yi adeta bir taşeron gibi sahaya itiyor. Bu satranç tahtasında piyon olanlar ise ne yazık ki sivil halk ve bölge barışıdır.
Türkiye için Pakistan sıradan bir ülke değildir. Bu dostluk öyle son 10-20 yılın yakınlaşmasıyla açıklanamaz. Pakistan halkı, henüz Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında bile yanımızdaydı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’ya gönderilen yardımlar, halktan toplanan altınlar, tarihe “kardeş millet” tanımını yazdırdı. Kıbrıs Barış Harekatı’nda da Pakistan, her türlü dış baskıya rağmen Türkiye’nin yanında durdu. O günleri bilenler için bu dostluk, yalnızca siyasi değil; kalptendir.
Bugün o kardeşlik yeniden sınanıyor. Türkiye’nin bu gelişmelere kayıtsız kalması mümkün değildir. Öncelikle diplomatik yollarla Hindistan’a açık bir çağrı yapılmalı. Bu saldırganlık son bulmalı, gerekli özür kamuoyuna ilan edilmelidir. Aksi halde Türkiye, NATO müttefiki kimliğiyle uluslararası platformlarda konuyu gündeme taşımalı ve gerektiğinde daha sert tavırlar alınacağının mesajını net biçimde vermelidir.
Bunlar kulağa radikal gelse de, mesele sadece Pakistan meselesi değildir. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin mazlum halklara karşı tarihi sorumluluğunun bir gereğidir. Çünkü Türkiye güçlüdür, adildir ve sesini yükseltmekten korkmaz.
Zaman, kardeşliğin lafta olmadığını gösterme zamanıdır. Zaman, sadece sözle değil; kararlı bir duruşla yan yana durma zamanıdır. Türkiye, bugün bu rolü üstlenirse yalnızca Pakistan’ın değil, tüm dünyanın vicdanlı insanlarının umudu olur.
Çünkü bazı sesler sustuğunda, karanlık büyür. Biz susmayacağız