Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Cumhuriyet Halk Partisi, bugün yalnızca siyasal rakiplerinin değil, kendi içinden yükselen dalgaların da saldırısı altında. 38. Olağan Kurultay’ın meşruiyeti yargı önünde sorgulanırken, partinin iç yapısı da derin bir krizin tam ortasında. Eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamalar, yaşananların sadece siyasi değil; ahlaki, ideolojik ve hatta insani bir boyuta ulaştığını ortaya koyuyor.
Kılıçdaroğlu açıkça hedef gösteriliyor. Tehdit ediliyor. Linç kampanyalarının ortasında yalnız bırakılıyor. Ve daha acısı, bu linçler organize biçimde parti içinden ve parti çevresinden besleniyor. Parti yönetimi ise bu süreçte sessiz. Ne bir sahiplenme ne bir duruş… Bu sessizlik bir utancın mı, yoksa derin bir suç ortaklığının mı ifadesidir, artık kamuoyu karar verecek.
Bugünkü CHP yönetimi halkın gözünde bir umut değil, bir kriz, bir kararsızlık ve derin bir kimlik bulanıklığı simgesi haline gelmiştir. Herkes konuşuyor ama kimse neyi savunduğunu bilmiyor. “Değişim” diye yola çıkanlar, koltuk dışında neyi değiştirdiler? Sorunun yanıtı ortada. Liderlik vizyonsuz, yönetim etkisiz, siyasi dil yapay ve samimiyetsiz. Kurultay iptal edilirse ne olacak? Herkesin sormaya cesaret edemediği soru bu. Eski lider mi geri gelecek, yoksa koltuk savaşının yeni cephesi mi açılacak?
Ancak açık olan bir şey var. O da CHP’yi yöneten akıl, ne halktan ne tabandan besleniyor. Parti, danışman odalarında şekillenen stratejilere, medya mühendisliğiyle yaratılan algılara teslim olmuş durumda. Ve bu teslimiyetin bedelini yalnızca parti değil, Türkiye ödüyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Beni direklere asmakla tehdit edenler var” diyerek yaptığı çıkış, sadece kişisel bir isyan değil, CHP içindeki çürümüşlüğün çığlığıdır. Dün yanında yürüyenler, bugün karşısında saf tutuyor. Onunla yükselenler, şimdi onun düşüşünü hızlandırmakla meşgul. O zaman sormak gerekmez mi? Cumhuriyet’in kurucu partisi olduğunu her fırsatta dile getirenler, bu Cumhuriyet’i gizli odaklarla pazarlık masalarında mı koruyacaklar? Bugün Kılıçdaroğlu’na sırt çevirenler, o gün o sırtın gölgesinde siyaset yapmaktan gurur duymuyorlar mıydı?
Kurultay süreci yalnızca teknik bir dava değildir. Bu mesele, milyonlarca CHP seçmeninin iradesini, partinin geleceğini, Türkiye’nin demokrasi iklimini doğrudan ilgilendirir. Eğer kurultay şaibeli ise, sonucu da gayrimeşrudur. “Bırakalım hukuk karar versin” diyerek süreci zamana yayanlar, karar sonrası ne söyleyeceklerini şimdiden planlamalı. Zira o karar sadece bir seçimin değil, karakterlerin ve vicdanların da aynası olacak.
CHP bugün yalnızca bir yönetim krizi değil, bir karakter krizi yaşamaktadır. Bu karakter krizi, sadece bir kişinin ya da bir grubun meselesi değildir. Bu kriz, partinin tüm birikimiyle, tüm tarihiyle yüzleşme meselesidir. Bu yüzleşmeden kaçanlar, sadece Kılıçdaroğlu’na değil, kendi geçmişlerine ihanet etmektedir.
Artık gerçeklerle yüzleşme vaktidir. Partiyi suskunluğa mahkûm edenlere, sessizliğin çürümeye neden olduğunu hatırlatma vaktidir. Bu sadece bir liderin mücadelesi değildir. Bu, CHP’nin yeniden halkın partisi olup olamayacağının sınavıdır.
Ve artık herkes bilsin. Bu sınavı halk değil, tarih verecek. Ve o tarih, suskunları affetmeyecek. Bugün “bekleyelim, görelim” diyenler yarın neyi kaybettiklerini anlayacaklar ama artık çok geç olacak. Çünkü bu mücadelede tarafsız kalanlar, aslında ihanete ortak olanlardır.
CHP artık ikiye ayrılmıştır. Ya sesi halktan gelenlerin, yüreği adaletten yana atanların safında olacaksınız… Ya da çıkar hesaplarının, medya manipülasyonlarının, gizli ittifakların kuklası olmuş yönetimin yanında duracaksınız.
İki CHP var artık! Biri, milletin vicdanına yaslanan; diğeri, koltuklara yapışan. Biri karanlıkta dönen oyunları ifşa eden, diğeri perde arkasında senaryo yazan. Biri mücadele eden, diğeri ihaneti susarak meşrulaştıran.
Bu saatten sonra kimse “ben bilmiyordum” diyemez. Çünkü hakikat, tüm çıplaklığıyla ortadadır.
Ve unutmayın!
Susmak, sadece korkunun değil, bazen suçun da dilidir. Tarihin, halkın ve vicdanın terazisi kurulmuştur. Kimin ne kadar ağırlığı varsa, yakında ortaya çıkacak.
Ya onurlu direnişte yer alırsınız…
Ya da sessiz çöküşte silinip gidersiniz.
Karar sizin.