Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Bir milletin en sağlam temeli ailedir. Aile, hem bir medeniyetin taşıyıcısı hem de kültürel hafızanın koruyucusudur. Ancak bugün Türkiye başta olmak üzere tüm İslam coğrafyasının aile yapısı, ehil olmayan, hatta kasıtlı olarak değerleri hedef alan senaristlerin ve yapımcıların eliyle erozyona uğruyor. Televizyon ekranlarında izlediğimiz dizilerde, kadın ile erkek birbirini sevdiği için değil, birbirini alt etmek için yarışır hâle geldi. Evlilik, iki ruhun huzur bulduğu bir liman değil; öfke, şiddet ve kibirle yoğrulan bir savaş alanı olarak sunuluyor.
Bir zamanlar evlenmeden önce uğruna ölünen aşklar, evlilikle birlikte cinayetlere dönüşüyor. Kadın dizide izlediği karakteri gerçek hayatın ölçüsü zannediyor. Erkek, sinirlendiğinde onu örnek almak yerine gücünü kaba kuvvetle göstermeye çalışıyor. Dizilerde kadın, kocasına diklenen, meydan okuyan biri olarak yüceltiliyor. Erkek ise, ya tamamen edilgen, ya da sadece zulmeden bir figür. Oysa gerçekte ne o dizideki erkek senin kocan, ne de o senarist senin ailenin değerini biliyor. İzlenilen bu senaryolar, yabancı kültürlerin toplumumuza sızdırılmış virüsleridir. Gavur aklıyla kurgulanmış bu senaryolar, aileye sevgi değil, rekabet öğretiyor. Ailede her iki taraf da bağırırsa, sevgi değil nefret büyür. Oysa birisi bağırdığında diğeri sabrederse, işte o zaman yuva yıkılmaz. Ve asıl olan da budur. Sabır, fedakârlık, anlayış.
Ne yazık ki, Türkiye gibi köklü bir medeniyetin çocukları, bugün ekranlardan yayılan bu Avrupa menşeli hastalığın pençesinde can çekişiyor. Kadın dizide gördüğüne özeniyor, erkek ise otoritesini kaba kuvvetle kurmaya çalışıyor. Oysa her ikisi de bilmiyor ki, evlilik bir üstünlük yarışı değil, birbirinin eksik yanını tamamlayan bir rahmettir.
Bugün yalnızca Türkiye değil, tüm İslam dünyası benzer bir kültürel istilanın altında ezilmektedir. Avrupa’nın, Amerika’nın, dış güçlerin finanse ettiği sözde yapım şirketleri, İslam coğrafyasının aile yapısını bilinçli olarak hedef almakta, annesiz ve babasız büyüyen bir nesli hazırlamaktadır. Çünkü bilirler ki, aile dağılırsa millet çöker. Onlar saldırılarını tankla, tüfekle değil; filmle, dizilerle, şarkılarla yapıyor. Ve ne acıdır ki, bizler bu saldırının farkına bile varmadan gönüllü bir esarete boyun eğiyoruz.
İslam dünyası, bugün gür sesiyle değil, aciz suskunluğuyla tanınıyor. Gazze’de masum çocuklar parçalanırken, Müslüman liderler kameraların önünde gözlerini kaçırıyor. Mazlumun feryadı göğe yükselirken, yeryüzünde yankısını bulamıyor. Müslümanlar susarken, İngiliz konuşuyor. Bir zamanlar cihana adalet dağıtan ümmet, bugün kendi içinde bile adaleti sağlayamaz durumda.
En büyük çelişki ise şurada yatıyor: Müslüman toplumlar kendi dininden uzaklaşırken, Batı dünyası İslam’ın temel değerlerine yöneliyor. Onlar işlerine dürüstlük, üretimlerine helal-haram hassasiyetini, toplumlarına disiplin ve aile değerlerini yerleştirirken; bizler o değerleri terk edip onların çürümüş yaşam biçimini örnek alıyoruz. Biz kendi kitabımızı bıraktık, onlar bizim ahlakımızı örnek alıyor. Biz sabrı terk ettik, onlar işlerine sadakati yerleştiriyor. Biz aileyi parçalıyoruz, onlar aile bağlarını yavaş yavaş yeniden inşa ediyor. Bu, bir felakettir.
İslam bir yaşam biçimidir. Ahlakı, aileyi, adaleti merkeze alan bir nizamdır. Bugün İslam dünyası bu özünü terk ettiği için ne içeride ne dışarıda huzur bulamıyor. Dış güçlerin taşeron yapımcıları bizim milli ve manevi değerlerimizi tahrip ederken, biz hala onların dizilerine kahramanlık yüklüyoruz. Halbuki dizilerde kahraman gibi gösterilen karakterler, toplumun bağlarını koparan ajanlardır. Bir Müslüman’ın hayat rehberi diziler değil, Kur’an ve Sünnettir. Kadının da erkeğin de rehberi İki cihan güneşi sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’in örnek aile hayatıdır. Birbirine sabreden, saygı gösteren, rahmetle yaklaşan eşlerin yuvayı cennet bahçesine çevirdiği bir nizam.
Şimdi sormak gerekir! Daha kaç dizide evlilik yıkılacak? Daha kaç çocuk dizilerdeki çatışmaların gölgesinde büyüyecek? Daha kaç genç, evliliği bir cehennem gibi görecek? Ve daha kaç Müslüman, kendi değerlerini bırakıp yabancı kültürün süslenmiş çöküntüsünü alacak?
Ey Müslüman, artık uyan!
Kendi hikayene, kendi değerlerine dön. Televizyon ekranlarından değil, Allah’ın kelamından beslen. Unutma! Diziler geçer, iman kalır. Şöhret biter, huzur kalır. Ve nihayetinde bu dünya da geçer, geriye yalnızca Allah’ın rızası için kurulmuş yuvalar kalır.
Allah bizi gafletten uyandırsın, ailemizi korusun, İslam ümmetine yeniden izzet ve birlik nasip etsin. Aksi hâlde dizilerle yıkılan yuvaların ardından, milletler de birer birer yıkılmaya mahkumdur. Bizden hatırlatılması!…