Aziz Dağtekin Yazdı
Ortadoğu bir kez daha kaosa sürükleniyor ve bu kez kaosun başrolünde, kibirle ateşle oynayan bir figür var: İsrail’in katil Başbakanı Binyamin Netanyahu. Suriye’nin güneyindeki yerel çatışmaları bahane ederek bir ülkenin egemenliğine yönelik açık tehditlerde bulunan Netanyahu, diplomasi yerine tetiğe, barış yerine kışkırtmaya sarılıyor. Üstelik bu pervasızlığını, Evangelistlerin ve Gladyo’nun koşulsuz desteğine güvenerek yapıyor.
İsrail’in Diaspora Bakanı Amichai Chikli’nin Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’ya yönelik açık suikast çağrısı, modern diplomasi tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir pervasızlık örneğidir. Chikli’nin ifadeleri, sadece bir lideri değil, bölgesel istikrarı hedef alıyor. Bu tür tehditler, uluslararası hukukun açık bir ihlalidir ve karşılıksız bırakılmamalıdır.
Netanyahu ise Dürziler üzerinden ‘koruyucu’ rolüne soyunarak hem Suriye’nin iç işlerine karışıyor hem de “İkinci bir Lübnan’a izin vermeyiz” diyerek doğrudan bir işgal ve müdahale tehdidinde bulunuyor. Oysa herkes biliyor ki, bu sözde koruma söylemi, tıpkı geçmişte Irak’ta ve Libya’da olduğu gibi, bir yıkım planının parçasıdır.
Netanyahu’nun savaş çığırtkanlığı yaparken arkasını dayadığı güç bellidir: Gladyo. Ancak artık bu başıboş bırakılmış köpeğin yularını çekmenin vakti çoktan geçti. Evangelistlerin Ortadoğu’daki ateşi körükleyen bu sadist politikaları desteklemesi, sadece bölge halklarını değil, kendi halklarını da daha büyük bir ekonomik ve güvenlik krizine sürüklüyor.
Dünya, Trump döneminden miras kalan bu saldırgan ittifakın ipotekli politikalarının esiri olmamalı. Aksi halde, sadece Ortadoğu değil, küresel istikrar da geri dönüşü olmayan bir çöküşe sürüklenecek. Dünya kamuoyunun bu ikiliye –Trump ve katil Netanyahu’ya– “dur” demesinin vakti gelmiştir.
Ortadoğu’da huzur ve denge ancak güçlü bir denge unsuru ile sağlanabilir. Türkiye, bu dengeyi sağlayabilecek en güçlü aktördür. Suriye’nin güneyindeki istikrarsızlık, sadece Şam’ı değil, Türkiye’yi de doğrudan tehdit ediyor. Türkiye, sınırının hemen ötesinde kurgulanan bu vekalet savaşlarını daha fazla izleyemez.
Bu nedenle, Türkiye’nin, Suriye’nin güneyine en yakın stratejik noktaya bir askeri üs kurması, artık bir tercih değil; bir zorunluluktur. Bu üs sadece Türkiye’nin güvenliğini değil, aynı zamanda bölgesel barışı da garanti altına alacaktır. Çünkü Türkiye’nin askeri ve diplomatik varlığı, hem İsrail’in saldırganlığını frenleyecek hem de Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik küresel saygıyı tesis edecektir.
İsrail’in saldırganlığı ve Evangelist-Gladyo ekseninin koşulsuz desteği, Ortadoğu’yu yeniden kana bulamak üzere. Bu senaryo, daha fazla mülteci, daha büyük ekonomik krizler, daha çok yıkım ve radikalleşme demektir. Türkiye bu kaosu önlemek için artık daha aktif ve sert bir diplomatik duruş sergilemeli; gerektiğinde askeri caydırıcılığını ortaya koymalıdır.
Dünya artık Netanyahu gibi savaş tüccarlarının, küresel huzuru sabote eden siyasi canavarların oyuncağı olmaktan çıkmak zorundadır. Halklar, daha fazla suskun kalamaz; devletler ise sadece seyirci değil, müdahil olmak zorundadır. Aksi halde hep birlikte uçuruma yuvarlanacağız. Yeni bir dünya savaşı, ekonomik çöküş ve kitlesel kıyımlar hiç olmadığı kadar yakın. Ya şimdi durdururuz bu çılgınlığı, ya da hep birlikte onun altında eziliriz…
Ve son bir not: Donald Trump, geçmişte “savaşları bitireceğim” diyerek iktidara geldi. Bugün ise ateşe benzin döken bir figüre dönüşmüş durumda. Trump’a hatırlatmak gerekirse; bu ateş sadece Ortadoğu’yu değil, seni de yakar. Netanyahu, kendi politik ihtiraslarında yanmaya razı olabilir ama seni de yanında sürüklemeye niyetli. Kibirle değil akılla hareket et. Çünkü ne Gladyo, ne Evangelistler, ne de başka bir güç Allah’tan büyük değildir.
İnsanlık tarihi, bir Ebabil kuşuyla değişen kaderleri bilir. Daha fazla masumun kanına ortak olma. Bu çılgınlığı durdurmak için hala vakit var. Ama çok geçmeden…