Aziz Dağtekin Yazdı
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın Muş’ta yaptığı açıklama, sadece talihsiz değil; aynı zamanda devletin otoritesine, şehitlerimizin aziz hatırasına ve vatan uğruna mücadele eden güvenlik korucularımıza karşı açık bir saygısızlıktır. Çiftçilere hitap ediyorum diyerek, devletin yıllardır terörle mücadelede önemli bir unsuru olan koruculuk sistemini küçümseyen ve “elindeki silahı al, sopayı ver, köyde hayvan baksın” diyerek aşağılayan bu söylem, sıradan bir siyasi gaf değil; bilinçli bir provokasyon, örtülü bir meydan okumadır. Üstelik bunu, bir siyasi parti eş başkanı sıfatıyla değil, sanki devletin iç güvenlik politikasını tayin eden bir makamdan konuşuyormuş gibi yapan Bakırhan’a soruyorum: Sen kimsin?
Kendini içişleri bakanı mı sanıyorsun?
DEM Parti bugüne kadar kamuoyuna, herhangi bir pazarlık yapılmadığını, devletle müzakere ortamı oluşmadığını, taviz verilmediğini defalarca açıkladı. Hal böyleyken, Tuncer Bakırhan neye dayanarak “artık koruculuk sistemine ihtiyaç kalmadı” diyebiliyor? Devlet adına, güvenlik politikaları hakkında konuşma hakkını kendinde nasıl buluyor? Koruculuğun kaldırılmasını teklif etmek, devletin egemenlik haklarına ve güvenlik refleksine karşı bir müdahale değilse nedir? Koruculuk sistemi 1985’ten bu yana sadece bir güvenlik uygulaması değil, aynı zamanda doğrudan halkın içinden gelen binlerce kahramanın memleketini, köyünü ve ailesini teröre karşı koruma iradesidir. Şimdi bu insanlara çıkıp “siz silahı bırakın, sopa alın, hayvan güdün” demek ne cüret, ne aymazlık!
Bu açıklamayı yapacak cesareti kim verdi sana?
Devletle hiçbir pazarlık yapılmadı diyorsunuz. Devletin herhangi bir tavizi de söz konusu değil diyorsunuz. O halde bu açıklamayı neye güvenerek yapıyorsunuz? Size bu cesareti veren nedir? Devletin teröre karşı yürüttüğü mücadelede binlerce şehit vermiş bir halkın karşısına çıkıp “koruculuk bitti, hayvan gütmeye başlayın” demek, sadece o insanlara değil, bu milletin tamamına hakarettir. 2 bin korucunun şehit olduğu, 3 bininin gazi olduğu bir sistemden bahsediyoruz. Senin ya da partinin bu mücadelede hangi taşın altına elini koyduğunu, bu uğurda ne kaybettiğinizi soralım! Sadece konuşmakla, masa başından ayar vermekle mi barış geliyor?
Burası Muz cumhuriyeti değil, Türkiye Cumhuriyetidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik sistemine, egemenlik mekanizmalarına, terörle mücadelesine yön verme hakkı sadece devletin anayasal kurumlarına aittir. Kimse kalkıp da, hele hele PKK ile gönül bağı herkesçe bilinen çevrelerin temsilcileri “koruculuk kalkmalı, silahlar toplanmalı” gibi söylemlerle devleti hizaya çekmeye kalkmasın. Bu ülke sokakta kurulmadı. Bu devlet teröristlerin sözde bahar çağrılarına göre pozisyon alacak kadar aciz değildir. Hele ki bu millet, eli silah tutan vatan evlatlarını “hayvan gütmeye yönlendirelim” diyen zihniyete asla prim vermez.
Barış istiyorsanız, önce saygı duymayı öğrenin. Eğer gerçekten barış istiyorsanız, önce bu ülkenin kurumlarına, fedakâr insanlarına, korucularına ve askerine saygı göstermeyi öğrenin. Çünkü barış, hakaretten, kibirden, üst perdeden konuşmaktan geçmez. Hele hele şehitlerin emanetine dil uzatarak, hayvancılığı aşağılamak gibi hadsiz ifadelerle hiç geçmez. Bu ülke için mücadele eden herkes onurludur. Kimsenin onun onurunu sorgulama hakkı yoktur. Çobanlık da onurludur, koruculuk da. Ama senin hadsizliğin onursuzluktur.
Kürt köylerini koruyan korucular bu ülkenin evladı değil mi? Türk askerinin yanında yıllarca dağda, ovada görev yapan bu insanlar sizin siyasi projelerinizin kurbanı mı olacak? Her seçim öncesi barış diyerek, seçim sonrası çatışmayı kutsayan bu ikiyüzlülükten bıkmadık mı? Gerçekten barış isteyen birisi, halkın güvenlik güvencelerini elinden almak yerine onları daha da güçlendirmeyi savunur. Bugün hem Kürtler hem Türkler sizin bu açıklamanıza tepkili çünkü bu millet; teröre karşı omuz omuza duranları değil, onları aşağılayanları affetmez.
Bu tür hadsizlere, ikiyüzlülere ve sözünde durmayan zavallılara son sözümüz şudur: Bu millet ne korucusunu ne de şehidini unutur. Bu ülke sahipsiz değil. Ve hiç kimse bu millete, “siz artık hayvan güdün” diyerek üst perdeden konuşamaz.
…Ve bilmenizi isteriz ki;
Bu küçümsemeye çalıştığınız, ekmeğini yediği, suyunu içtiği, havasını soluduğu bu vatana yürekten bağlı köy korucularımız; dağların en sarp noktalarında, milletin güvenliği için canı pahasına mücadele etti. O sizin “hayvan gütsün” diyerek aşağıladığınız insanlar, yıllar boyunca hayvandan beter bir hayat süren ve insan kılığında gezip bu millete kurşun sıkan o yaratıkları çok iyi güttü, çok iyi tanıdı.
Ve unutmayın!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne zaman ihtiyaç duyarsa, bu vatan evlatları sadece hayvan da gütmez; milletin arasına sızmış, emperyalistlerin oyuncağı haline gelmiş, Kürt halkının onuruna ihanet eden ve insan kisvesi altında dolaşan o karakter fukarası mahlûkları da gerektiğinde hizaya getirir. Çünkü bu milletin bekasını korumak, sadece devletin değil, her şerefli Türk vatandaşının boynunun borcudur.
Tarih bunu çok defa yazdı. Gerekirse yine yazar. Bu millet unutmuyor. Bu millet affetmiyor. Ve bu millet, ihaneti asla bağışlamıyor.
Unutmayın;
Devlet sizden büyük, millet sizden akıllıdır.
Bunu da tarihe böyle not edin.