Aziz Dağtekin Yazdı
Marmara Denizi’nde meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem yalnızca yerin altını değil, zihinleri de sarstı. Ne yazık ki bir doğa olayı sonrası bile bilgi kirliliğinin enkazı altında kalıyoruz. Ekranları işgal eden, sosyal medyayı domine eden bazı “uzmanlar” ve sözde bilim insanları, halkın zaten yüksek olan kaygı düzeyini bir korku seline çevirmekte adeta yarışa girdiler.
Bir yanda “Bu iş bitti, başka deprem beklemeyin” diyenler, diğer yanda “Asıl büyük deprem kapıda” uyarıları… Kimisi “İstanbul’dan taşının” çağrısı yaparken, kimileri de “rahat olun” diyor. Bu kadar çelişkili açıklamanın tek adı olabilir. O da şöhret şovu. Bu, bilimsel bir tartışma değil; popülist tahminlerle, kişisel egolarla ve reyting uğruna halkın psikolojisiyle oynanan bir tiyatrodur. Oysa bildiğimiz ve ön gördüğümüz o dur ki, felaket tellallığı hiçbir bilim dalında etik değildir.
Depremin hemen ardından sosyal medya bir kez daha bilgi değil, komplo teorileriyle doldu. Özellikle dillendirilen “HAARP”, “yapay deprem”, “devlet halkı kandırıyor” gibi söylemler, bilimsellikten uzak, toplumun sinir uçlarını hedef alan manipülasyonlara dönüştü.
Peki nedir bu HAARP?
ABD’nin Alaska’daki bir araştırma programı olan High Frequency Active Auroral Research Program, yani HAARP, iyonosferi incelemek için kurulan bir bilimsel çalışmadır. Ancak yıllardır bazı komplo çevreleri tarafından “hava durumu kontrolü”, “zihin yönetimi” hatta “yapay deprem” yaratma gibi gerçeklikten uzak iddialarla ilişkilendiriliyor. Oysa bu sistemin, yeryüzünde fiziksel yıkım yaratacak kapasitesi bilimsel olarak mümkün değildir.
Bunun gibi komplo teorileri sadece cehaletin değil, aynı zamanda devletin meşruiyetine yönelmiş sistemli bir saldırının parçasıdır. Halkı devletten şüphe ettirmeye çalışan bu söylemler, sadece toplum psikolojisini değil, devlet-toplum bağını da zedelemektedir. AFAD, Kandilli Rasathanesi ve üniversitelerin deprem araştırma merkezleri, veriye dayalı analizlerle 7/24 görev başındayken; bazı ekran yüzleri birkaç saniyelik sansasyonel yorumlarla halkı paniğe sürüklüyor. Oysa bu şovlar, bilimin değil, bireysel kariyer kaygılarının ürünü. Halkın korkusu, bazıları için fırsata dönüşüyor. Devletin ilgili kurumlarının bu boş ağızlara bir gem vurması bilgi kirliliğini önlemesi gerekir.
Depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız. Ama bu, panik ve karmaşa içinde değil, bilimsel disiplin ve kurumsal sorumlulukla olur. Evet bunu artık kabul etmeliyiz. Türkiye bir deprem ülkesidir. Ama Türkiye aynı zamanda güçlü bir devlettir. Bilimsel kurumlarıyla, uzman kadrolarıyla, altyapı yatırımlarıyla da her diam halkının yanındadır.
Her Türk vatandaşının görevi; sosyal medya trollerinin değil, devletin resmi kurumlarının açıklamalarına kulak vermektir. Provokasyon yapanlar, dezenformasyon yayanlar bu milletin yanında değil, karşısındadır. Depremi siyasallaştırmak, onu dış güçlere bağlamak ya da devleti suçlayacak kurgular üretmek; hiçbir şekilde kabul edilemez. Afet yönetimi ciddiyet ister, şarlatanlığı değil.
Bilim; panik yaratmak için değil, çözüm üretmek ve hayat kurtarmak için vardır. Mikrofon uzatıldığında halkı korkutmayı değil, bilinçlendirmeyi tercih eden uzmanlara ihtiyacımız var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlüdür. Kurumlarıyla, aklıyla, vicdanıyla halkının yanındadır.
Korkmayın!
Kulağınızı değil, aklınızı açın. Çünkü biz depremde değil, ihmâl ve dezenformasyonda yıkılırız.