Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Tarih, 29 Nisan 1916. Yer ise, Mezopotamya’nın kalbinde, Dicle kıyısında bir kasaba. O gün, çöl güneşi sadece toprağı değil, İngiliz gururunu da kavuruyordu. Osmanlı’nın şanlı sancağı Kut kasabasında bir hükümet konağının tepesine çekildiğinde, sadece bir bayrak dalgalanmadı orada. Tarihin gidişatı değişti. Çünkü o an; bir medeniyetin küllerinden doğrulup emperyalizme tokat attığı andı.
Adı: Kut’ül Amare.
Unutulmuş değil, unutturulmuş bir destan.
Yüz yıl boyunca tozlu arşivlerin kuytusuna hapsedilmiş bir milletin en gür haykırışıydı bu zafer. Çanakkale’de denizde kırılan İngiliz kibri, Kut’ta çölde diz çöktü. Hem de 147 gün boyunca bir hilalin gölgesinde, sabırla, imanla, kurşunla, açlıkla yoğrulan bir kuşatmanın sonunda…
1915’in sonunda Bağdat hayalleriyle Dicle kıyılarına kadar gelen İngiliz 6. Tümeni, Osmanlı’nın çelik gibi iradesine çarpıp paramparça oldu. Çaresizlik içinde Kut kasabasına sığınan General Townshend ve askerleri, Halil Paşa’nın kurduğu çelik kıskacın içine düştü. 147 gün…
147 gün boyunca Osmanlı askeri; aç, susuz, hasta ama dimdik ayakta bekledi.
Ne cephanesi boldu, ne mühimmatı yeterliydi. Ama bir şeyi vardı: Onuru.
Ve bir tek karış toprağı dahi kirli postalara çiğnetmeyecek kadar haysiyeti.
İngilizler ne yaptıysa olmadı. Tigris Kolordusu, binlerce askerle saldırdı. Hannah’da, Sabis’te, Vadi’de oluk oluk kan aktı. Her yenilgi, Londra’nın damarlarını dondurdu. Her şehit, Osmanlı’nın zaferine bir tuğla daha koydu.
Ve sonunda 29 Nisan sabahı…
General Townshend beyaz bayrağı çekti.
Tarih, sahneye çıkıp şunu haykırdı:
“13 general, 481 subay, 13 bin 300 asker, Osmanlı’ya teslim oldu!”
Ve İngiliz tarihçisi James Morris bile utanmadan ama doğruca şunu söyledi:
“Britanya askeri tarihinin en aşağılık teslimi.”
Halil Paşa o sabah bir zafer konuşması yaptı. Her cümlesi kurşun gibiydi: “Arslanlar! Bu zafer yalnız İngilizleri değil, onların kibirlerini de gömmüştür. Sizin alnınız pak, süngünüz parlaktır!”
Kut’ül Amare’de, sadece bir düşman teslim olmadı.
Sömürgeci hayaller yerle bir oldu.
Ağzından “medeniyet” dökülen emperyalistlerin maskesi düştü.
Osmanlı, yüzyıllık geri çekilişe çölün ortasında nokta koydu.
Çünkü Kut’ül Amare, tarihin kara tahtasına yazılmış beyaz bir şimşekti.
Çünkü bu zafer, “yıkıldık, bittik” diyenlere karşı dimdik duran bir milletti.
Çünkü galip olan, yalnızca asker değil; iman, irade ve millet ruhuydu.
Bu yüzden unutturulmak istendi.
İngiliz’in yenildiği yerde, bizim susmamız istendi.
Ama artık yeter!
109 yıl sonra bile Kut’ül Amare, hala siperlerde çarpışan o yiğitlerin haykırışıdır.
O gün çöl sıcağında, kana susamış emperyalizme dur diyen bu milletin evlatları, bugün de aynı bayrağın gölgesinde özgür yaşıyorsa; bu, Kut’taki o sabrın ve o süngünün eseridir.
Kut’ül Amare; bir tarih değil, bir karakterdir.
Unutulmaz çünkü biz unutturmayacağız.
Susmaz çünkü biz konuşacağız.
Yıkılmaz çünkü bizim vicdanımızda taş gibi yer etmektedir.
Bugün ekranlarda görmesen de, kitaplarda bulamasan da, hafızandan silemezsin Kut’ül Amare’yi.
Çünkü o zafer, senin damarlarında dolaşan asil kanın destanıdır.
Kut’ül Amare, yeniden hatırlanacak.
Ve unutulmak isteyen her sayfa, bu milletin sesiyle yeniden yazılacak!